12 Eylül 2007 Çarşamba
Google'dan güzellikle ticaret arası bir hizmet
Bu hizmet elbette ücretsiz. Ancaaak, ticaretin kuralları Türkiye'de biraz farklı işlediğinden, istanbul.com öyle bir uygulamaya gitmiş ki akıllara zarar.
Söz konusu uzantıya sahip bir e-posta hesabı alabilmek için istanbul.com'a üye olmanız gerekiyor. Buraya kadar sorun yok. Gel gelelim, arkadaşlar üye olma prosedürüne bir anket eklemişler, vallah kendimi nüfus müdürlüğünde sandım.
Üye profilini ortaya çıkarmak ve dolayısıyla daha isabetli reklam gösterme fırsatı yaratmak suretiyle gelirlerinizi artıracaksınız. Allah misli misli versin; sözümüz yok. Lakin anket bu kadar uzun olmamalıydı. Harddiskimizde bulunan cookie'leri okuyarak da hakkımızda epey bilgi edinebilirdiniz.
Neyse, ben linki vereyim. "Üye Olma Prosedürü Cangılı"na dalan arkadaşlar sitemleri sürdürür:
Kolay gele...
8 Eylül 2007 Cumartesi
Bokumda boncuk buldum
Sapsarı duvarları dizi dizi oyan vitrinlerin dibinde yığınla kitap, kümelenmiş, yatıyordu. Bunlar, pasaj esnafının neredeyse tamamını oluşturan sahafların raflarına sığdıramadıkları mallardı. Kurumuş, gevremiş, yıllanmış ve bitkin… Bedenlerine değen onca parmağın hatırasıyla küskün ve yorgun, ömrünün sonuna gelmiş birer fahişe gibi yılgınlık içinde sereserpeydi ciltler. Yıpranmış kağıtların yoğun kokusu, flüoresanlarla aydınlanan koridoru dolduruyordu. Sözün kısası, kimilerini ürpertecek kadar kasvetliydi Aslıhan Pasajı. Kimileri içinse cennete benziyordu.
...Haldun Bey, şimdi üçüncü katta, Asır Sahaf’taki masasına kurulmuş, o gün beklediği hatırlı bir müşterisinin siparişini inceliyordu. Kitabı yeni temin edebilmiş fakat bin dokuz yüz yirmi yedi tarihli nüshanın herhangi bir hasarı olup olmadığına bakamamıştı. Sayfaları teker teker gözden geçirip kalitesinden emin olmaya çalışırken kağıtları zarif bir tavırla okşuyor, adeta hepsine hayranlığını arz ediyordu. Parmaklarını sevgilisinin yumuşacık göbeğinde gezdiren, ya da ne bileyim, soğuk namluyu can düşmanının ağzına sokup, kurbanını katletmeden hemen önce yalvartırken sigarasını tellendiren biri, meşgalesiyle ancak bu kadar keyiflenebilirdi herhalde. O denli huşu içindeydi anlayacağınız. Öyle dalmıştı ki işine, fincanını masasında görünceye dek Remzi’nin içeri girdiğini bile fark etmemişti.
...Pasajınsa buna aldırdığı yoktu galiba. Olanca sükuneti içinde süzülüyor gibiydi. İlk kattaki dükkanlardan beşi daha açılmıştı. Sahaflar, mekanlarını aydınlatan solgun ışığın altında yeni güne hazırlanıyorlardı. Yeni… Burada her gün birbirinin aynıydı oysa. Burada her gün eskiydi. Satılan kitaplardan başlayarak esnafa erişen, esnafın medet umduğu mesleklerin etrafından dolaşıp XXI. yüzyılın sınırında son bulan bir yolculukta, alınan her taze nefes bile küflenmeye yüz tutmuştu.
...6 Eylül 2007 Perşembe
İmgesel, Simgesel, Gerçeklik
Jacques Lacan’ın teorik psikanalizinin ana kavramlarından başlıcaları İmgesel, Simgesel ve Gerçeklik olarak belirtilebilir. Biyolojik bir varlık olan insan yavrusunun insan olmaklığa, yani kültürel bir özne olmaya giden yolu açıklarken Lacan bu kavramları değerlendirir.
Ego ve onun yaşam dünyası başlangıçta İmgesel alana aittir. Daha dogal olandan kopulmamış olunanbir evredir bu.Daha sonra Babanın Adı'nın devreye girmesiyle, yani Simgesel yapı ile imgesel olan bastırılır. Simgesel burada, Kültürel Düzen'in simge sistemini ifade eder. Bilinçdışı bunun sonucu oluşur. Gerçeklik ( "gerçek gerçeklik" bu anlamda, simgeselin kurdugu gerçeklikten ayrı olarak Simgeselin ötesinde kalır. Gerçeklik, Simgesel bastırmanın sonucunda Uçurum'un ötesinde kalmış olan eksiklik yeri/ya da noktası olarak ifade edilir. Bu bağlamda Simgesel’den Gerçeklik’e bir köprü ya da bağlantı noktası yoktur. Gerçeklik, Bilinçdışı Arzu'nun ötesinde kalmıştır. Gerceklik’e asla ulaşamayacak olunması nedeniyle Bilinçdışı Arzunun doyurulması olanaklı olamaz. Arzu, bu anlamda asla ulaşılamayacak ve tamamlanamayacak olan kökensel bastırmadan kaynaklanan eksiklik yeri'dir.
İç-güdüler, Lacan'ın anladğı anlamda, doğuştan gelen biyolojik ihtiyaçlardır.Bunlar anne tarafından doyurulur, ancak bu dolaysız doyum iliskisine belli bir noktada Simgesel Yasa ile müdahale edilir ve doğal iç-güdülere bu andan itibaren Cinsel Kimlik anlamı verilmiş olunur. Simgesel sistemin devreye girmesi, yani Babanın Yasası'nın ortaya çıkmasıdır sözkonusu olan. Cinsel Yasak’ın işletilmesiyle, kendinde hiçbir anlamı olmayan biyolojik bir iç-güdü cinsellik adını alır ve böylece biyolojik iç-güdüler cinsellik olarak anlaşılmaya başlanır. Böylece iç-güdüler bilinçdışı arzular olarak yerleşir.Bu, Lacan’ın degisiyle, insanlaştırıcı kastrasyondur. İnsan yavrusunu biyolojik bir canlı olmaktan kültürel bir özne olmaya dönüştüren bu kastrasyon'dur.
Daha geniş bilgi için: http://tr.wikipedia.org/wiki/Jacques_Lacan
4 Eylül 2007 Salı
Bugün büyüdüğümü fark ettim...
Aslında böyle bir şey yapmazdım sanırım. Kendimi durduk yere hüzünlendirmekle zaman zaman anlamsızca tatmin olsam da yapmazdım. Charles Aznavourvari bir 'eski günler turu'na çıkıp, "La Boheme..." diye mırıldanmazdım normalde.
Ama bugün bir şey oldu.
Biliyorum bunu okuyan sizler, "Yani buna mı hislenip de rakı sofrasına kuruldun?" diye geçireceksiniz içinizden ama ben bugün Jenna Jameson'un emekli olduğunu öğrendim.
Evet, modelliğe başladığının henüz ilk günlerinde, kameralara henüz ürkek bakışlar atarken tanıdığım 'Jenna Abla' ellisine merdiven dayayıp, en büyük ustalarından olduğu zanaatinden el çekmiş. Göğüs implantlarını da söktürmüş. Üstelik dal gibi zayıflamış. (Tam burada ağlamak üzereyim...)
Artık pek sıradanlaşan görüntüsüyle yarattığı onarılmaz hayal kırıklığı bir yana; beni on bir yaşımdan yirmi beş yaşıma taşıdığı ve artık bir daha hiç olmayacağı, yalnızca anılarda, arşivlerde kalacağı gerçeği bugün yüzümde tokat gibi patladı.
Oysa ben kendimi hala o on bir yaşındaki çocuk gibi hissediyorum.
Şimdi kim elimden tutacak peki?
Kendi ayaklarım üzerinde mi durayım?
Tamam, ben bir şey sormadım...